3 Aralık 2010 Cuma

paşa gönlüm dert edinir kendine yoktan yere

Şimdi açıkçası ben bu blogu açtığımda aman efendim takipçilerim olsun, yok efendim blog okunsun gibi bi derdim olmadı. Şimdi var mı? ha şimdi de yok. E dedim madem kimse okumuyo bende yazarım la dilediğim gibi. Vallahi de yazarım, billahi de yazarım. Şimdi efendim ben bu Hollywood haberlerini falan mecburen takip ediyorum, yok Miley Cyrus kimin kucağında, yok Britney Spears paparazzilere dellenmiş yine, yok efendim kimin tek taşı kiminkinden büyük gibi... Çoğu magazin ekinin de bu tarz işlerini yapan çalışanları var zaten, burda bi problemim yok. Benim problemim şu ki çok affedersiniz mal gibi hiç gitmediğiniz, görmediğin yerlerdeki adamların ilişkileri hakkında asparagas yapıyosunuz ya o. (bu mu derdin derseniz, evet bu. n'oldu beğenemediniz mi?) Yok Jennifer Garner'la kocasının arası soğukmuş... bak sen, la nerden biliyon? evine mi girdin? affedersin yastıkları yorganları sen miydin? yani... Öyle bu gecelik öncelikli derdim buydu.

ED HARCOURT


Kadife sesli İngiliz beyefendisi
İngilizlerden iyi müzisyenler çıkıyor bence. Adamın canlı sesini dinledikten sonra kayıt, albüm, mp3 falan dinlemek istemedi canım açıkçası. Kendisi aynı zamanda pek de bir sempatikti. Bir de evlilik yüzüğünü taktığı için ayrı bir taktir ettim. pek bi şeker, pek bi tatlıydı. Neyse işte bu da röportajımız...





İstanbul’da ilk kez sahneye çıkacaksınız, neler hissediyorsunuz?
- Çok heyecanlıyım. Daha önce Türkiye’de hiç bulunmamıştım, bu benim için göz açıcı bir deneyim olacak.

Hiç bilmediğiniz bir ülkede konser vermek nasıl bir duygu?
- Bu benim için her zaman merak uyandıran bir şey. Bazen o konserden ne beklediğini bilmezsin ama bir sıcaklık umarsın. Ben de İstanbul konserimi heyecanla ve bir sıcaklık umarak bekliyorum.

Türkiye’ye ilk kez geleceğinizi söylediniz, peki ülkemiz hakkında bilgi sahibi misiniz?
- Evet, Türkiye hakkında birçok harika şey duydum, özellikle de İstanbul hakkında. Açıkçası ülkenize gelmek için sabırsızlanıyorum. Bir gün oraya ailemle gelip güzel zaman geçirebilmeyi de umuyorum.

Son olarak “Lustre” adlı albümünüzü çıkardınız. Nedir bu albümü diğerlerinden farklı kılan?
- “Lustre”, üzerinde daha çok odaklandığım, diğerlerine oranla daha neşeli bir albüm oldu. Sound’u daha kibar, sıcak ve dolu dolu bir albüm. “Lustre”, dünyanın pozitif yönlerini görmekle ilgili. Bazı şarkılarda hüzün var elbette ama bu da insancıl bir duygu değil mi zaten?

MÜZİK LİSTESİ ENDİŞEM OLSAYDI KENDİMİ TIMARHANEDE BULURDUM

İlk üç albümünüz İngiltere müzik listelerinde üst sıralardaydı. Ama dördüncü albümünüz “The Beautiful Lie”ın o kadar başarılı olmadığı söylendi. Sizce de başarısız bir albüm müydü?
- Dürüst olmak gerekirse, benim albümlerim hiçbir zaman en yüksek yerlerde olmadı. Hep yavaş yavaş sattılar. “The Beautiful Lie”, ailenin problemli çocuğu gibiydi. Zaman zaman eğlenceli, zaman zaman da son derece depresif bir çocuk gibi. Bu yüzden insanlar alıp dinlemiş midir, bilemiyorum. Ama ben o albümümü hâlâ seviyorum. Bir de şunu söylemek istiyorum; benim müzik listeleriyle ilgili endişelerim pek yok. Olsaydı, kendimi yerel bir tımarhanede bulurdum!

Tom Waits, Nick Cave ve Jeff Buckley ile karşılaştırılıyorsunuz. Sizce de müzikleriniz benziyor mu?
- Bu isimlerin hepsini seviyorum. Eğer onlarla karşılaştırılıyorsam, kendimi pohpohlanmış hissederim.

Özel bir ilham kaynağınız var mı?
- Her şey benim ilham kaynağım.

Peki, bir idolünüz var mı?
- Evet, hem de birçok idolüm var... George Carlin, Bill Hicks, Peter Cooke, Nina Simone, Oliver Reed, Hunter S. Thompson, Dorothy Parker, Jim Jarmusch, Mozart, Chopin, Debussy, Seethoven, Rza, Ralph Steadman, Magritte, William Blake, Robert Wyatt, Stephen Fry, Max Richter, The Beatles idollerimden sadece birkaçı...

KENDİ SESİMDEN SIKILMIŞTIM

“The Beautiful Lie”ın ardından bir best-of albümü çıkardınız ve daha sonra uzun bir süre müziğe ara verdiniz. Bu aranın sebebi neydi?
- Sadece değişik bir şeyler yapmaya ihtiyacım vardı. Kendi sesimden sıkılmıştım. O dönem müzik şirketimle ve menajerimle yollarımı ayırdım. Başka insanların müzikleri için söz yazmak istedim. Yine o dönem ilk çocuğum doğdu. Kendimi yanmış gibi hissediyordum ve yapmam gereken en doğru şey ara vermekti. Şimdi ise kendimi yenilenmiş hissediyorum.